27 Mart 2009 Cuma

İğneada


Soldaki fotoğrafta uzman çavuş, İsmail Abi ve Maxi muhabbet ederken; ortada Çuka mağara girişindeki uçuşan yarasaları izliyor; sağda ise İsmail Abi'ye yarasalar hakkında bilgi verirken.

Geçen hafta sonu (21 - 22 Mart 2009) proje kapsamında araştırılacak olan dört mağarada inceleme yapmak üzere İğneada'ya gittik. Ben, Evrim, Utku, Çuka ve Hazal'dan oluşan ekip sabah yedi buçuk gibi okulda buluşup yola koyulduk. Saat 10 gibi de Memo, Aslı, Maxi ve Başak'tan oluşan ikinci grup ile Demirköy kahvesinde buluştuk. Kısa bir çay poğaça molasından sonra Avcılar Köyü'ndeki mağaralara doğru yola çıktık. Mağaralar sınıra yakın olduğu için, önce Avcılar'daki piyade taburuna uğrayıp yetkili mercileri konuyla alakalı bilgilendirdik. Onlar da bizi köyden İsmail Abi'yle tanıştırarak mağaraları bulmamıza yardımcı oldular. Aslında ben bu mağaralara yaklaşık olarak yedi yıl önce gitmiştim, ancak bölge yoğun ormanlık olduğu için ve orman yollarınının birçoğunun kapanmasından ötürü yanımızda bir rehberin olmasının faydalı olacağını düşündük. İsmail Abi ve bir LandRover dolusu asker ile yola koyulduk. Orman yolu bozuk olduğu için biz İğneada üzerinden giderek mağaraların yakınana kadar ulaştık. Askerler ise jiplerinin verdiği avantaj ile kestirme orman yolunu seçtiler. İnceleme yaptığımız ilk mağara Tirpez Mağarası'ydı. Küçük bir mağara olmasına rağmen içeride dört farklı tür yarasa ve birçok mağara omurgasızına rastladık. Özellikle örümceklerin gözümüzün önünde ardı ardına sinek yakalamaları ve daha sonra bunları paket yapmaları çok ilginçti. Bu mağaranın yarasa sayımını, omurgasız örneklemesini ve harita için ölçülmesini bitirdikten sonra ikinci mağaraya doğru yola çıktık. İkinci mağara devam edebilir gibi bir his vardı içimde. Çünkü daha önce bu mağaraya geldiğimizde mağaranın sonunda, içine su giren bir delik vardı ve o zaman bu delikten ileri geçememiştik. Mağaraya vardığımızda girişte uçuşan yüzlerce yarasa bizi karşıladı. Vakit kaybetmeden içeri girdik. İçerisi yarasa doluydu ve bu yarasalar giriş galerisinin sonundaki delikten içeri doğru gidiyorlardı. Memo delikten içeri girdi ve üç dakika sonra mağaranın devam ettiğini ancak iniş için malzeme gerektiğini söylemek üzere geri geldi. Memo, Çuka, Maxi, Evrim ve Utku gerekli malzemeleri alıp mağaraya girdiler. Biz geride kalanlar ise tüm gün boyunca bizi gezdiren İsmail Abi'yi evine bırakmak için Avcılar Köyü'ne doğru yola çıktık. Yolda İsmail Abi'nin tatlı muhabbeti kızları adeta hipnotize etti ve bir saat süren 30 kilometrelik yol boyunca mışıl mışıl uyudular. Gecenin süprizi orman yolunda rastladığımız porsuk kardeş oldu. Mağaradaki ekip ile saat 10 gibi buluşmaya karar vermiştik. Köyden döndüğümüzde Aslı diğer arabadan şokella almaya gittiğinde, arabanın kapısının üzerindeki çamura yazılmış olan "rescu 1" yazısını da görmüş oldu. Anlaşılan mağara devam ediyordu ve bu akşam burada kalacaktık.


Solda beyaz burun sendromlu yarasa, sağda ben iniş yaparken.

Gece bir gibi ekip mağaradan çıktı. Mağarada iki adet iniş varmış ve içeride birçok yarasa görmüşler. Ancak saat geç olduğu için ve örnekleme yapabilmek için ertesi gün mağaraya girmeye karar verdik. Mağaraya yakın bir yerde hemen kampızı kurup sucuklarımızı yedik. Gece üç gibi çadırlarımıza çekildik ve 24 saatten uzun süre boyunca durmayacak olan yağmur yağmaya başladı. Sabah mağaraya örnekleme yapmak ve döşemeyi toplamak üzere Memo ile ben hızlı bir giriş yapmaya karar verdik. Hızlı derken öğleden sonra üç dediğimiz rescue saatinde ancak dışarıdaydık. Gündüz olduğu için yarasalar uyuyordu ve rahat rahat türlerini belirleyip sayımlarını yapabildik. Amatör biyoloğumuz Memo ise keneden, şeffaf örümceklere kadar mağarada ne var ne yok yakaladı. Tek moralimizi bozan durum ise beyaz burun sendromuna yakalanmış bir büyük farekulaklıya rastlamamız oldu. Bu hastalık çok yeni ve Amerika'da ki birçok popülasyon bu hastalıktan ötürü yok oldu (Önümüzdeki günlerde bu hastalıkla alakalı daha detaylı bir yazı yazacağım).


Solda mağara içersindeki örümceklerden biri; ortada Memo, delik ve tombul yanakları; sağda kene.

Çıkışta benim salaklığım yüzünden atlattığımız kazadan sonra (Bir çıkıştan sonra yaklaşık bir metre kenara geçmek gerekiyordu. İlk ben çıkıp ipten çıktım. Ancak ip de benimle beraber kenara geçip kayaya takılmış. Hem ben hem de Memo bunu fark etmeyince, Memo ipe girdiğinde ip takıldığı kayayı koparttı ve kaya Memo'nun yanağına düştü. Benim tahminim bu en azından, olayı tam göremedik. Ancak gerek inişin az olması gerekse de Memo'nun tombul yanaklı biri olmasından ötürü Memo sıyrık bile almadan çıkışına devam etti. Daha dikkatli olmam gerekirdi, sizin de aklınızda bulunsun.) mağarayı toplayıp sağ salim mağaradan dışarı çıktık. Dışarıdakiler kampı toplayıp mağara ağzına gelmişlerdi. Biz de üzerimizi değiştirip İğneada'ya doğru yola çıktık. Saat geç olduğu ve yağmur hala yağmaya devam ettiği için plandaki diğer mağaraları başka bir zaman bırakmaya karar verdik. İğneada'daki kısa turdan sonra yemekten vazgeçip doğrudan dönüşe geçmeye kararlaştırdık. Demirköy'den sonra bastıran tipi de bunun doğru bir karar olduğunu gösterdi. Nitekim Demirköy tarafında çalışan Yaman, Ahmet, İso ve Aydın bizden bir iki saat sonra burada mahsur kalacaklar ve kamyon ile kurtarılacaklardı.


Solda tipinin bastırdığı an; sağda köfteleri mideye indirmeden az önce (Soldan sağa: Maxi, Aslı, Memo, Çuka, ben, Utku, Evrim, Başak, Hazal).

Biz ise o saatlerde otodana girmeden önceki son köyde kilo ile söylediğimiz kasap köfteleri mideye indiriyor olacaktık. Aklıma gelenler bunlar. Unuttuklarım varsa yorum olarak ekleyiveriniz. Buarada bu siteye yönelen ve mağaracı olmayan ama ilgi duyan insanlar www.bumad.org'dan bizimle iletişime geçerek mağaracılağa ilk adımı atabilirler. Haftaya görüşmek üzere.

20 Mart 2009 Cuma

Mağara Habitatları, Yıldız Dağları Biyosfer Projesi ve Dupnisa Mağarası

Dupnisa Mağarası'ndaki kalabalık Miniopterus schreibersii kolonisinin bir kısmı.

Uzun zamandır başvuruydu, toplantıydı, görüşmeydi derken uzak kaldık ama artık devamlı mağaralardayız gibi. Yıldız Dağları'nın biyosfer alanı ilan edilmesi için yürütülen bir AB projesi bizi evlat edindi diyebiliriz (Daha kesinleşmedi gerçi). Bu proje kapsamında biz de bölgedeki mağara habitatlarını inceleyeceğiz. Mağaralarda neler var neler yok araştıracağız. Biz derken Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD), Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK), Ankara Üniversitesi Mağara Araştırma Birimi (ANÜMAB) ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (İTÜMAK). Bu projenin ilk araştırma gezisini bir iki hafta önce Dupnisa Mağara Sistemine yaptık. Dupnisa Mağara Sistemi Kuru , Kız ve Dupnisa diye bilinen birbirine bağlı üç mağaradan oluşuyor. Aratırma gezisinde sekiz türden toplam 26522 tane yarasa tespit ettik. Bunun yanısıra başta mağara omurgasızları olmak üzere birçok farklı taksondan toplam 184 adet örnek topladık. Bu örneklerin türlerinin belirlenmesine halen devam ediliyor. Gezinin ön raporuna www.bumad.org'tan ulaşabilirsiniz. Yarın sabah da yine bu proje kapsamında İğneada ve civarındaki dört mağaraya gideceğiz. İmkanımız olursa mağaradan bildirmeye çalışırız. Olmadı artık dönünce.










Solda, Hüseyin Kahraman adlı küçük nalburunlu yarasa ve sağda bir örümcek.