24 Temmuz 2009 Cuma

17-18 Temmuz, Sivriler ve Balkaya

Katılanlar:
Ahmet Şener, Aydın Menderes, Atilla Evrim Gücün, Yaman Özakın
Fotoğraflar: Evrim ve Yaman

17 Temmuz sabahı kulüpte buluştuk. Hızlı bir hazırlanma faslından sonra "bi çay" içtikten sonra yola koyulduk. Kulüpte alkol ve örnekleme kabı olmadığı için sadece ölçüm yapmaya karar verdik. Ölçüm yapılması gereken mağaralar Balkaya'daki Uzuntarla ve Sivriler'deki Bezirgan mağaralarıydı. İki günde iki mağaranın haritasını haydi haydi çizerdik, bir şeyler daha yapmaya fırsatımız olacaktı muhtemelen. Henüz daha ne yapabileceğimizi keşfedememiştik sadece. İlk hedefimiz Balkaya Köyü'ydü. Yanımıza harita almayı beceremediğimiz için Ahmet'in hafızasından yararlanarak en kısa yoldan Balkaya'ya ulaştık. Köye girişten hemen önce "acaba kendimiz bulabilir miyiz mağarayı?" diye bir tereddüte girip GPS'in gösterdiği yönde bir ara yola saptık. Arabanın altını bırakayazmışken bu işin böyle olmayacağına kanaat getirip köye dönmeye karar verdik. Kahveye oturup Ramo'nun adını anmamızdan on dakika sonra Ramo yanımızda beliriverdi. Demin girdiğimiz yolun tam aksi istikametine dönüp bayağı bi gittikten sonra arabayı bırakıp Uzuntarla mağarasına yürüdük. Mağara ağzında sırasıyla şu acı gerçeklerle karşılaştık:

1 - Dört kaskımız vardı, Ramo dahil beş kişiydik.
2 - Dört kasktan sadece üçünün ışığı yanıyordu.
3 - Yanımızda kağıt kalem yoktu.

İlk iki sorunu "standart dışı" yöntemlerle hallettikten sonra üçüncü sorunumuzu ölçüm değerlerini cep telefonuna kaydederek çözdük ve mağaraya girdik. Mağarada geçen gelişimize göre benim hatırladığımdan daha fazla yarasa vardı. Büyükçe bir koloni gördüm ve hemen fotoğraf makinama davrandım. Ben çekene kadar baya bir kısmı havalandı ama buna rağmen sayılarının oldukça fazla olduğunu görebilirsiniz.


Mağaranın sonundaki darala Aydın ve Evrim'le girdik. Aydın en sondaki daralları zorlarken ben de bir kaç fotoğraf çektim ve Evrim'le ölçüm ala ala mağaradan çıktık. Mağara ağzında bizi bekleyen Ramo, Aydın ve Ahmet bize yerdeki bir şeyi göstermeye çalıştılar. Önce göremedim ama daha sonra iki metre ötemizde bekleyen kamuflaj harikası engerek yılanına şaşkınlık içinde bakakaldım. "Bundan büyüğünü göremezsiniz" dedi Ramo. Hamile olduğu ya da yeni bir şeyler yediği için oldukça yavaş hareket eden engereğe cesaret edebildiğim kadar yaklaştım ve fotoğrafını çektim. Sonra da köye dönüş yoluna koyulduk.


Ramo köyün yakınında bulduğu başka bir mağaradan bahsetti bize. Köyde "bi çay" içip ölçümleri temize geçtikten sonra o mağaraya bakmaya gittik. Dere yatağının üzerinde yerdeki küçük bir ağızdan girilen mağara da yaklaşık 60 metre uzunluğunda çıktı. Onun ölçümünü de aldık ve Ramo'yu köye bıraktık. Bundan sonra ne yapacağımızı düşünürken aklımızın gerisinde bekleyen fikir sonunda ağzımıdan çıktı: "Dupnisa'da suyun girdiği yeri kazsak ya!"

Bilmeyenler olabilir, Dupnisa Mağarası'nın ağzından çıkan yer altı suyu vadinin ilerilerinde en az bir noktadan beslenmekte. Muhtemelen daha fazla yerden de batan sular var; Dupnisa'dan o kadar su çıkarken burası kuru olduğuna göre de başka yerlerden de besleniyor olmalı ama bildiğimiz tek toprak düden burası. Bu düdene aslında "odun düden" demek daha doğru olabilir. Suyun battığı noktada yığılan irili ufaklı ağaçlar ve odun parçaları mağaranın girişini tıkamış. Odunların üzerinde yürürken sallandığını hissedebiliyorsunuz. Sulu mevsimde gittiğinizde de burada bir göl oluşmuyor. Bu da aşağıda bir toprak düden değil, sadece dalların tıkadığı bir giriş olduğu fikrini veriyordu bize.

Uzun süredir buradaki odunları kaldırıp Dupnisa'ya farklı bir yerden girmek fikri aklımızdaydı. Sonunda bu düşüncemizi gerçekleştirebileceğimizi fark edip son hızla Sarpdere'ye doğru yola koyulduk.

Dupnisa'nın ağzına vardığımızda başka bir ekibin de orada kamp yapmakta olduğunu gördük, aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Merhaba biz üniversiteden geliyoruz.
- Biz de üniversiteden geliyoruz.
- Biz farelere bakıyoruz, siz?
- Biz yarasa.
- Oldu o zaman. Size iyi akşamlar.

Sabah kalktığımızda Dupnisa'nın ağzına yapılan diğerlerinden de büyük betonarme yapıyı gördük ve içimiz cız etti. Yeni bir kafeteryaymış. İl özel idaresi ihaleye vermiş ve özel bir şirket de kazanmış. Oldukça gereksiz ve mağara ağzının tabiatını bozan bir başka yapı daha. Ülkemizin en güzel doğasına sahip yerlerden biri olan Dupnisa'ya insanların betondan bir kutuda çay içmeye gelmediğini anlatmak lazım bu işlerden sorumlu insanlara.

Biz mağara ağzına doğru yol alırken bir adet otopark görevlisi gelip araçlardan para toplamaya başladı. Bu uygulama da o gün ilkmiş. İçimiz kalkarak oradan uzaklaşıp suyun battığı yere doğru yola koyulduk. Fareci arkadaşlar da ne yaptığımızı merak ettiklerinden bizimle geldiler. Yanımızda ne eldiven ne de kazı aleti olduğu için odunların arasındaki toprakları elimizle kazmaya başladık. Fareci (kemirgenci mi demek lazım yoksa?) arkadaşlar kampa dönmeden önce bize acıyıp bir adet çapa ve bir çift eldiven verdiler.










Yaklaşık bir saat süren uğraşlarımızın sonunda, doğru yeri kazmamız sayesinde, açılan delikten yüzümüze çarpan hava akımı hepimizi sevince boğdu. Deliği en ufağımız olan Aydın'ın girebileceği kadar genişlettik. Aydın girdikten bir süre sonra biz de heyecanla ona katıldık. Dupnisa'ya bağlanacağını umduğumuz darallarda (yer yer 27 santim yüksekliğinde, yarım metre genişliğinde) heyecanla sürünürken önden giden Aydın ve Ahmet bize acı haberi getirdi, malesef ileride mağara geçilemeyecek kadar daralıyordu. Ulaşılabilen son kısma biz de bakıp ölçerek döndük ve öğleden sonra mağaradan çıktık.



Tam Bezirgan'a gitmeden Demirköy'de yemek yemeyi düşünüyorduk ki Ahmet o akşam otobüsünün kalktığını söyledi. Biz de yemeği sandöviçlerle geçiştirip Bezirgan Mağarası'na girmek üzere Sivriler Köyü'ne doğru yola koyulduk. Bize mağarayı gösterecek insan olan Mehmet Abi'yi ne kahve de ne de evinde bulabildik. Daha önce mağaraya gitmiş olmama güvenip mağarayı kendi başımıza bulabileceğimizi düşünüp yola koyulduk. Emrah olsa hayrete düşerdi ama yolu tek denemede buldum. Yol üzerindeki derenin suyunun da az olması sayesinde mağaraya oldukça yaklaşabildik. Biz Ahmet'le ölçüm alırken Aydın'la Evrim de yol üzerinde, geçen gelişimizde gözüme çarpan deliğe baktılar.

Bezirgan'ın ağzındaki çatlakta geçen sefer saklanmış yarasaları bu sefer bulamadık. Ancak biz içerideyken yan taraftaki delikten bir kaç yarasa çıkmış. Ahmet'le hızlı bir ölçüm alıp arabaya döndük. Aydın'ların girdiği mağara ise bitmemiş. 5-6 metrelik bir inişle karşılaştıkları için geri dönmek zorunda kalmışlar. Bizim de zamanımız kalmadığı için onun araştırmasını ve ölçümünü başka zamana bırakmak zorunda kaldık.

Son hız dönmeye çalıştığımız yol ağır bir trafikle tıkandığı için kâh E-5'ten kâh TEM'den giderek gece yarısı İstanbul'a vardık. Ahmet'le vedalaştıktan sonra evlerimize dağıldık.

Raporu yazan:
Yaman