22 Nisan 2009 Çarşamba

Kıyıköy

Dikkat: Aşağıdaki yazı mideleri ufak insanları bayabilecek sayıda yemek yeme sahnesi içermektedir.
Sabah erkenden Boğaziçi Üniversitesi'nde buluşup sabah erkenden
gelemeyen arkadaşlarımızı bekledik. Ankara'dan üç biyolog arkadaşımızın da aralarında bulunduğu gezi ekibi saat 10:30 gibi Kıyıköy'e doğru yola çıktı.

Kıyıköy Mağarası'nın ağzını ararken

Kıyıköy Mağarası'nın ağzı

Muhteşem hava koşulları altında keyifli bir yolculuktan sonra zorlu toprak yolları aşarak Kıyıköy Mağarası'na ulaştık. Baharın başlangına yakışır bir havada yemyeşil ormanın içinde derelerden geçerek mağara ağzına ulaştık. Mağaraya ulaşır ulaşmaz ekiplere ayrıldık. Biyolog arkadaşlar böcek ve omurgasız örnekleri toplarken Emrah, bölümdaşı Zirve ve Hazal da yarasalarla ilgilenmeye başladı. Ben de fotoğraf çekmeye koyuldum. Herkesi uzun süre meşgul edecek malzeme vardı. İşimizi bitirdikten sonra Memo ve Çuka mağaranın sonundaki darala kafayı sokmak istedi. Islak sürünme halinde bir müddet ilerlediler ama zamanımız az olduğu için bitiremeden döndüler.


Örnek örümcek

Arabalarımızın yanına dönüp topladığımız örnekleri tasnif ettiğimizde öğle yemeği vakti gelmişti. Az kullanılan orman yolunun ortasına serilip öğle yemeğimizi yedik. Sonra ikinci mağaramıza doğru yola koyulduk. Hedefimiz Balkaya Köy'ü yakınlarındaki Yenesu Mağarası'ydı.

Acelemiz olmasına rağmen köye uğramadan mağaraya gitmemiz ayıp olurdu. Köye uğrayıp Emrah'ın eski tanıdıklarıyla oturup çay içtik. Bunlardan Ramo ve Vacit adında köyün delikanlıılarııydıı. Onları da yanımıza alarak, hava kararmadan Yenesu Mağarası'na girdik. Oldukça sulu ve uzun olan mağaranın sonuna kadar hep beraber yürüdük.


Topladığı örnekleri taşınmaya hazır hale getiren Pınar

Bir ara bir yan-kola bakıp çıkmak için gözden kaybolan Hazal'ın geç gelmesi s
onucu geçici bir heyecan yaşadık. Sonunda Hazal geldiği zaman gittiği kolun çok uzun olduğundan ve sonunda bir sürü yarasa olduğundan bahsetti. Memo ve Emrah bu yarasalara bakmak için yan kola girerken biz de bir şeyler atıştırmaya karar verdik.

Mola sırasında çekilmiş bir fotoğraf

Sonunda Emrah ve Memo geldiğinde bize içerideki 300 kadar yarasanın haberini getirdiler. O kadar ıslandıktan sonra uzun süre beklemek ekip üyelerini üşütmüştü. Ekibin büyük kısmı çıkışa geçti. Kalanlar ise cefakar bir şekilde fotoğraf çekimlerine yardımcı oldu. Saat 20:00 civarı biz de mağaradan çıktık ve yakındaki kampımızın davetkar ateşine doğru güveler gibi üşüştük. Ramo ve Vacit'in hazırladığı kızartma ziyafeti sayesinde üzerimizde yorgunluktan eser kalmadı. Biraz daha ateş başında muhabbet ettikten sonra Memo'yla "bu havada çadırda uyunmaz" diyerek tulumlarımızı ateş başına serdik ve sadece bir ara kampa yaklaşan çakal ulumalarının böldüğü derin uykumuza daldık.

Sabah kalkıp kamp yerinin güzelliğini bir kere daha takdir ettikten sonra köye doğru yola koyulduk. Bugün de Ramo ve Vacit bize mağaraların yerini gösterecekti. Köy'ün yeni Muhtar'ı ile kısa bir sohbetten sonra yola koyulduk.

Mağara ağzındaki engerek

Ramo bizi yeni yağmış yağmurların bozduğu yollardan geçirerek Pestil Mağarası'na götürdü. Kısa ve keçi pislikleriyle bezeli bu mağaranın ağzında gördüğümüz zehirli engerek bize heyecanlı anlar yaşattı. Mağğara çok büyük olmadığı için buradaki işimiz kısa sürede bitti ve Çuka'nın mağara ağzında yaktığı ateşte kızarttığımız sucuklarla karnımızı doyurduk.

Günün ikinci mağarası ise Uzuntarla idi. Yol kenarından on beş dakikalık mesafede olan mağarada 300 bireylik bir nalburunlu kolonisi yaşamaktaydı. Sık rastlanmayan bir tür olduğunu anladığımız yarasaları incelerken heyecanlanan Emra
h'ın ruh hali hepimize bulaştı. Mağaranın dört bir tarafına dağılıp artık olağanlaşan iş bölümümüzün gereklerini seri bir şekilde yerine getirdik. Biz girerken uyanan yarasalar çıkışta dar galerilerde içeri doğru kaçmaya çalışıyordu. Her ne kadar ekolokasyon yetenekleri muhteşem olan hayvanlar olsalar da arada bir iki tokat yedik kendilerinden.

Akşam olmasına doğru arabalarımıza doluşup İstanbul yolunu tuttuk. Tabii ki yolda bir köfteciye uğrayıp et stoklarını eritmelerine yardımcı olmadan olmadı bu. Okula dönüp malzemeleri paylaşıp gelecek haftasonu buluşmak üzere vedalaştık ve evlerimize dağıldık.






4 yorum:

  1. Olm ne guzel... Elinize saglik.

    YanıtlaSil
  2. Sayın kudbettin Kıyıköy'de araştırma ve inceleme yaptığınız mağara ile aşağıdaki linkte yer alan mağara aynı mağara mıdır?
    http://www.kiyikoy.gen.tr/kiyikoy-magarasi

    YanıtlaSil
  3. Güzel yazınız için çok teşekkürler. Gittiğiniz yerleri google maps'te işaretleyip paylaşmanız mümkün mü?

    YanıtlaSil
  4. İstanbul’a yakın tatil bölgeleri deyince akla ilk gelen yerlerden birisi tarihi Rum evleriyle, bozulmamış doğasıyla, balıkçı barınağıyla ve Bizans döneminden kalma Kalesi ve Kilisesi ile " Kıyıköy "dür. Kazan ve Pabuç derelerinin Karadeniz’le kucaklaştığı alanın arasında midye kabuğunu andıran bir tepeye kurulu olan Kıyıköy’ün eski isimlerinden biri Midye, bir diğeri ise Salmydesos’tur.
    Kırklareli’ne bağlı bu bakir balıkçı kasabası İstanbul’a yalnızca 2 saat uzaklıkta olup plajları ve kamp alanları hem günübirlik misafirlerini, " Kıyıköy Otel "leri ve " Kıyıköy Pansiyon ’ları ise bu cennete doyamayan misafirlerini mütevazi bir şekilde ağırlamaktadır.

    Özel oto ile Tekirdağ’ın Çerkezköy ve Saray ilçeleri geçilerek gelinen Kıyıköy’e İstanbul Esenler otogarından sabah ve akşam olmak üzere her gün iki sefer direk otobüs seferleri düzenlenmektedir.

    YanıtlaSil