24 Ağustos 2009 Pazartesi

15-16 Ağustos, Yeniden Demirköy

Bu kez, çok Havva'lı bi arkadaşımız yazıyor:

''Mağarası gelmek'' deyimi mağaraları, çamurunu, suyunu, karpit kokusunu özleyip mağaracıların bir an coşmalarını ve sonrasında kendilerini mağarada bulmalarını ifade eder. Hele bir de böyle bir ruh halinde Shakespeare okuyorsanız, kendinizi '' Mağaraya gitme aşkının okunu tutma yayda gerili, bırak da gitsin ileri.'' derken bulabilirsiniz. İşte böyle bir ruh halinde asla yanlız kalmazsınız ve size mutlaka birilerinin eşlik ettiğini görüp kendinizi mağara yollarında buluverirsiniz..


Bu seferki gezimiz Pınar ve Özge'nin de aramıza katılmasıyla 14 Ağustos Cuma 22:30 sularında start aldı. İstanbul'dan Kırklareli'ye doğru yola koyulduk. Verilen bir iki mola sonrası 02:15 sularında Kozarka Mağarası'nın bulunduğu ormanlık alana ulaştık. Kozarka Mağarası Çukurpınar Köyü'nden Armağan Köy'e doğru giderken yolun hemen kenarında, sağda, ormanlık alanın hemen girişinde bulunmakta. Mağaranın girişini tespit ettikten sonra dördümüz de birbirimize bakıp sırıttık ve o an bir şey söylemeye de gerek kalmadan mağaraya girme hazırlıklarına başladık. Kızlar Ankara'dan geliyorlardı ama hiç sesleri çıkmıyordu, sanki mutluydular. Herkes mutlu olduğuna göre 03:15'te mağara girişimizi gerçekleştirdik. Mağarada yanlızca bir adet yarasa tepemizden süzülüp uçtu gitti. Guanoya rastlamadık. Çöküntü kayalardan oluşan küçük bir mağaraydı Kozarka. Birkaç kola girdik çıktık, biyologlar sinek ve örümcek gibi canlı örnekleri topladılar ve 04:15 sularında mağaradan çıktık. Mağaranın giriş ağzında Pınar'ın deyimiyle gastro'sunu atmış pod'u kalmış canlılar vardı, örnek alırken Pınar'ın bu ifadesi hepimizi bir hayli güldürmüştü. Tepemizde kocaman örümcekler ve cocoonlarla dolu bir alanda sürünerek aşağı süzülmek eğlenceli (!) saniyeler yaşattı dördümüze de. Biraz uyuduktan sonra 09:30 sularında uyanıp Armağan Köy'e doğru yol aldık. Köylülerle projeye dair biraz sohbet ettikten sonra Necati (Çolak) Amca eşliğinde Yeşillik Mağarası'nın yolunu tuttuk.

Mağaranın bulunduğu ağaçlık alana geldiğimizde karşıki tepede yer alan Karlık ve Arpa Mağaraları'nı gösterdi Necati Amca. Bölgede bir hayli mağara istihbaratı aldık. Arpa, Karlık, Kazandere, Künkler, Katrancı bu istihbaratlardan. Yeşillik Mağarası'nın yerini tespit ettikten sonra Necati Amca'yı motoruyla uğurladık. Hızlıca bir şeyler atıştırıp mağaraya girecektik ki Pınar'dan özlü bir sabah şarkısı geldi. Domateslerimizi sularına akıta akıta sevinçle yerken ''Nar gibi domatesle beyaz peynir, bir parça ekmekle beraber yenir. Gel onu seninle yiyelim, derhal düzelir keyfin, neşen gelir.'' dedi Pınar. Biz olayın şokuyla şaşkın bakışlar atarken Pınar şöyle devam etti: ''Her zaman insan istediğini bulmaz, bazen az yemekle rengimiz solmaz. Mideni çok yormamalısın, bazen de perhiz et, hiç fena olmaz.'' Atılan kahkahaların ardından çikolatalı sütlerimizi yudumlayıp Yeşillik'e doğru yol aldık. 12:45 sularında mağaraya girdik. Pınar ve Özge sinek, güve, örümcek, gastropod gibi canlı örnekleri toplarken Sencer'le ben de ölçüm aldık. Yeşillik minik bir mağara idi ama her yerden bir kol çıkıveriyordu karşınıza.

O kollardan birinde biraz ilerimizde Pınar canlı örneği toplar ve biz de Sencer'le ölçüm alır iken Sencer tam klinoyu okuyacaktı ki ''Klino'' demesiyle arkadan bir başka koldan sürünerek gelen sevimli Özge ''Benim, Özge.'' dedi ve hepimiz o an bir gülme krizine girdik haliyle. Ardından mağarada devam eden bir başka kol ve bu kolun son kısmında da bol guano bulduk. Fakat bu mağarada da sadece bir tane yarasa gözlemledik. Guanoyu müjde çoraplarına doldurarak 15:25'te mağaradan çıktık. Köy kahvehanesine dönüp sıcacık çaylarımızı yudumlarken yöre halkıyla biraz daha sohbet etme şansımız oldu. Sencer'in öğretmenimiz olduğunu sanan köylüler bizi bir hayli güldürdüler. Köylüler oldukça bilinçlilerdi aslında. Projenin, doğal ve tarihi güzelliklerinin öneminin, her bir şeyin farkındalardı. Fakat konu nedense hep ''define''ye geliyor idi. Açık açık hiçbir mağarada define bulmadığımızı söyledik merakla bize bakan köylülere. İçlerinden biri gülümseyerek siz definenin hasını bulmuşsunuzdur gibi bir laf etti ki, Pınar kendisine şu cevabı veriverdi o an : ''Evet en güzel defineyi biz bulduk. Keşfetme duygusu tarif edilemez bir define bizim için. Mutlu oluyoruz mağaralara girince, neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz ve o keşif duygusu tarif edilemez bir define, haklısınız.'' dedi. Amcalar sustular, hafif bir gülümseme vardı yüzlerinde. Biz de Pınar'ı takdir ettik o an :) Eksikleri almak üzere Özge ile bakkala girmiştik ki iki teyzeyle kaşılaştık. Selam verip hoşgeldiniz dediler. Yaptığımız çalışmayla ilgili Özge teyzeleri bilgilendiriyordu ki gelen cevap bizi hem şok etti, hem acayip mutlu olduk bi an. Teyze ''yöre halkını bilinçlendirmede bizlere çok iş düştüğünü ve bilinçlendirilmeyen yöre insanının ekolojik dengeye farkında olmadan zarar verdiğini ve bu durumun da doğanın doğal dengesini bozduğunu'' söyleyerek cümlesini sonlandırdı.


Armağan Köy'de işimizi tamamladıktan sonra Çukurpınar Köyü'ne doğru hareketlendik. Projeye dair yöre halkıyla biraz sohbet etme şansımız oldu. Biyologlar kendi alanlarıyla ilgili oldukça detaylı bilgiler verdiler. O an öğrendik ki ''evet, yörede bir biyosfer projesinden bahsediliyor fakat ne yazık ki yöre halkı bu projeyle ilgili detaylı bilgilendirilmemiş.'' Hatta amcalardan biri biraz asabiyet yapmış, bizi de yakalamıştı ki ''Eeee noluyor şimdi siz yarasayı, mağaradaki börtü böceği inceleyince, var mı bana bi yararı'' gibi bir çıkışta bulundu. Biyologlar ellerinden geldiğince nazik ve sakin bir şekilde gerekli bilgilendirmeyi yapmaya çalıştı. Eski köy muhtarı da o ara gelip bizlere yardımcı oldu. Şerafettin Amca eşliğinde Kale Mağaraları'nı incelemek üzere ormana doğru yol aldık. Arabayla gidilebilecek son noktaya geldiğimizde Şerafettin Amca bize özenle kazılmış çok derin bir defineci çukuru gösterdi ve o an gördüğümüz işçilik bizi şok etti. Büyük şaşkınlık içinde ormana dalıp mağaraların yolunu tuttuk. Kalenin hemen yakınındaki mağaraya girdik önce 17:30 sularında. İn demek daha doğru olur belki de. Birkaç örümcek ve sinek örnekleri alındı. O esnada mağaradan sevimli bir fare çıkageldi karşımıza. Sonra biraz daha aşağı kısımda bulunan diğer mağaraya gittik. Yarasa popülasyonunun yoğun olduğu bir mağaraydı. Güve benzeri kanatlılar, sinek, örümcek ve kene örnekleri alındı. Guanoların içi isopod ve solucan kaynıyordu.

Yarasaları rahatsız etmemek adına hızla işimizi bitirip 18:45 sularında mağaradan çıktık. Şerafettin Amcamız'la Bulgar dağlarına karşı fotoğraf çekmeden köye dönmek düşünülemezdi. Sencer anı ölümsüzleştirdi. Şerafettin Amca dünya tatlısı br insandı, bize oldukça yardımcı oldu. Mağaraya giren kız ekibine 'aferin' diyip takdirlerini sundu, bizleri mutlu etti. 19:10'da arabamıza ulaştık ve köye döndük. Köy kahvehanesine geldiğimizde bizi bir süre bırakmadılar. Nüfus artmıştı, sorulan tüm sorulara özenle ve sabırla cevap verildi. Belli ki herkes ayrıntılı bir şekilde aydınlatılmak istiyordu. Kendi alanımızla ilgili detaylı bilgi verdi biyologlar tekrar tekrar. Broşürlerimizden de dağıtıp vedalaştık. Şerafettin Amca bir sonraki gelişimizde bizi diğer mağaralara götüreceğini söyledi gülümseyerek.

Ertesi gün Kızlar Mağarası'na gideceğimizden Sarpdere Köyü'ne doğru yol aldık. Köy kahvehanesinde biraz sohbet edip bize sunulan karpuzları yedik keyifle. Karpuzu 10 dakikada çatlatmayan pınarın suyunu içmem diyen Necati Amca'yı andık sevgiyle. Tekrar yola koyulduk. 22:30'da Dupnisa Mağarası'nın yer aldığı kamp yerindeydik. 3 dağcı ile karşılaştık. Geçtiğimiz haftalarda farecilerle karşılaşan asosyal ekip üyelerinden olmadığımız için, oldukça keyifli bir sohbete koyulduk dağcılarla ve 2'ye doğru ancak çadırLarımızın yolunu tutabildik:) Aynı zamanda mağaracılık da yapmış insanlardı. İçlerinden biri yerel bir gazetede görevliydi. Proje ile ilgili olumsuz düşüncelerini paylaştılar, Pınar ise işin mağaracılık kısmında verilen emeklerden ve çalışmanın ne denli ciddi bir biçimde yürütüldüğünden bahsetti. Karşılıklı ikramlar geceyi daha bir keyifle geçirmemizi sağladı: sıcak su, çay-kahve, yaprak sarma, kaşarlı sucuk vb. Oldukça samimi oluverdiğimizi Pınar'ın şu tepkisiyle ölçebiliriz. ''Gün içinde bir hayli gezdik, ormanda böğürtlen bulduk, toplayıp afiyetle yedik; ama her yerimiz çizildi.'' diyen arkadaşımıza Pınar'ın tepkisi ''Oh olsun, demek bizsiz böğürtlen yersiniz ha!'' oldu.

16 Ağustos Pazar sabahı 09:30 sularında kalktık. Bizi yiyen böcekler sanki ameliyat izleri bırakmıştı vücudumuzda. Yapılan muhteşem kahvaltı keyfimizi yerine getirmişti neyse ki. Chokella olsun, domates biber salatalık olsun , kaşar olsun beyaz peynir olsun her bir şey vardı ama Sencer huysuzluk edecek ya tutturdu ''yumurta'' diye. Neyse ki oradaki büfeden koşarak gidip yumurta aldım ve sustu. Böylece huzur verici bir sessizlik içinde keyifle sucuklu yumurtalarımızı yedik. 12:00 sularında kamptan ayrıldık. Mağaraya gitmeden önce köy kahvehanesindeki amcalarla oturup sohbet etme imkanımız oldu. Minik bir yol tarifi alıp efsanesi bol Kızlar Mağarası'na doğru yol aldık. 13:30'da girişimizi gerçekleştirdik. Özge ve Pınar otbiçen, örümcek, sinek, gastropod gibi canlı örnekleri toplarken Sencer'le bense ölçüm aldık. 15:30'da mağaradan çıktık. 16:00'da İstanbul'a dönüşe geçtik. Saray'da mola verip bir güzel aç karınlarımızı doyurduk. Ardından bir tatlı krizidir aldı başını gitti. Tatlıcı Tombak'ı aradık dakikalarca, bulduğumuzdaki mutluluk görülmeye değerdi. Ardından tekrar yola koyulduk. Güya erkenden evimize geleektik. Fakat yolda kaza vardı ve dönüş bir hayli sancılı geçti. Saatler süren tıkanıklık herkesi çıldırtmıştı; ama belliydi ki bazılarının üstünde tarif edilemez bir gerizekalılık izleri bırakmıştı. Sinyal verip de şerit değiştiren araba sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu.

Onu geçtim zart diye önümüze atılan arabalar yüzünden kaç kez kaza tehlikesi geçirdik. Kafamı nereye çevirsem abuk sabuk şeyler görüyordum: Birkaç aylık bebeğini direksiyon başında kucağında taşıyan gerizekalı şoförler, mal gibi önümüze atladıktan sonra göz dağı verir gibi camdan tesbih salllayan gerizekalılar, acil şeridini üçüncü bir şeritmişçesine kullanan onlarca araç, kocaman otobüsü üstümüze üstümüze süren Metro firması şoförü vb. Sinir katsayılarımızı bir hayli yükselmişti yolculuk boyunca. Neyse ki 22.30 sularında sağ salim evimize ulaştık. Yaşanan powerball çılgınlığının ardından kızları canlı örnekleriyle Ankara'ya yolladık.

Nice kamplara, mağaralara hep beraber...

Havva

1 yorum:

  1. yazmaya ve araştırmaya devam arkadaşlar çalışmalarınızı takdirle takip ediyorum
    her ne kadar blogunuzu geç farketsemde çok mutlu oldum
    sevgiler saygılar
    Dupnisa Mağrasında karşılaştığınız dağcılardan
    Selçuk ASLAN

    YanıtlaSil